Yükselen dolar-euro kuru, yenilenmesi gereken bir Schengen vizesiyle birleşince kendimizi Lviv’de bulduk. Son dönemde ülkemizde giderek popülerleşen Lviv, vizesiz olmasının yanı sıra TL’nin halen değerli olduğu az sayıdaki destinasyondan biri. Şu an 1 Grivna (ukrayna para birimi) 5.7 TL civarında. Ancak acı olan gerçek bundan 6 ay önce 7.5 TL civarlarında olması. Kısacası aklınızda ekonomik bir kaçamak olarak Lviv gezisi varsa hemen gerçekleştirin.

Lviv veya Ukrayna ile ilgili ön yargılarınız varsa, öncelikle hemen uzaklaşmanız gerekiyor. Çünkü oldukça Avrupai bir şehirde gezip tarihi yapıların tadını çıkartırken birbirinden güzel onlarca mekanda sizi mutlu edecek fiyatlara yeme-içme imkanınız olacak. Lviv, konsept mekanlarıyla ünlü bir şehir olduğundan şehirdeki yeme-içme keşiflerimizin hepsini Lviv’de yeme içme yazımda listeledim. Gittiğimiz mekanları, Lviv yemeklerini ve tabii ki fiyatları görmek için o yazıya ışınlanmanız gerekiyor.

Lviv Old Town, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor. Eski şehir çok iyi korunmuş durumda. Tarihi boyunca Polonya, Sovyet Rusya, Avusturya-Macaristan ve Almanya’nın hakimiyetine giren Lviv, bu sayede farklı kültürleri birleştiren bir yapıya sahip. Bunun en güzel etkisini farklı kültürleri yansıtan kiliselerde göreceksiniz. Oldukça dindar olan Lviv’de hiç abartmıyorum yüzlerce kilise bulunuyor. Aynı Roma’da olduğu gibi siz artık kilise görmekten sıkılacaksınız ama kiliseler bitmeyecek:) Şehrin simgesi Aslan figürünü heykellerde, binalarda ve hediyeliklerde bolca görmeye de hazırlanın.

Lviv gezisi boyunca Instagram’dan çok fazla mesaj aldım. Soruların pek çoğu gümrük geçişiyle ilgiliydi. Bu yüzden yazı boyunca gelen tüm sorulara da detaylı olarak cevap vermeye çalışacağım.

Lviv’de Pasaport Kontrolü Nasıl Oluyor?

Lviv vizesiz hatta çipli kimliğiniz varsa pasaportsuz bile gidebilirsiniz ancak Ukrayna’ya ilk gidişiniz ise sizi sorgu sırasına alıyorlar. Gümrük memuru pasaportuma şöyle bir göz attıktan sonra “ilk sefer mi” diye sorarak beni hemen sorgu sırasına yönlendirdi. İşin eğlenceli tarafıysa tam olarak burada başlıyor. Kenara ayrılmış 35-40 Türk bir arada bekliyoruz. Bazılarına doldurmaları için formlar dağıtıldı ama bize form veren olmadı. Beklerken dolduralım diye görevliye sormaya çalıştım ama İngilizce bilmediğinden uzun uzun bakıştık. Ben de sırama geri döndüm. Sorguya giren 10-15 dk çıkmıyor. Biz bekledikçe bekliyoruz. Tabii sıradan huzursuzluk sesleri yükselmeye başladı: “Kim bunlar, bizi neden bekletiyorlar?”

Bekledikçe gerilim yükselince sorgu odasında gayet sert tavırlı bir görevli çıktı: “Lütfen gidiş-dönüş belgelerinizi hazırlayın ki süreç uzamasın. Siz de biz de beklemeyelim” diye bağırdı falan. O an anladım ki orada tek İngilizce konuşan görevli kendisiydi. Bu süreçte pek çok kişinin yanında ne kadar ve nerede kalacaklarını gösterecek hiç bir şey almamış olması hatta bunları telefonundan göstermek için bile hazırlanmamış olması, üstüne üstlük hiç İngilizce bilmemeleri beklememizin asıl sebebiydi. Maalesef biz sıranın gerisindeydik ve 1 saatten fazla bekledik. İngilizce bilmeyenlere tercümanlık bile yaptık. Sorgu odasına girip çıkmamız 2 dakikamızı aldı. Çünkü yanımızda dönüş bileti ve airbnb evimizin çıktıları vardı. Bu çıktıların fotoğrafları çekildi. Üstümüzde ne kadar para olduğunu sordu ama bakmadı. Hatta bu süreçte normal muhabbete girdik. Neden iki ismim olduğunu, geleneksek bir şey mi olduğunu, hangisini kullandığımı falan sordu.

Bu süreçle ilgili iki taraflı da eleştirim var aslında. İlk olarak dönüş bileti çıktısı, rezervasyon bilgisini gittiğiniz her ülkede belgelemek zorunda olabilirsiniz. Pasaport memurunun size bunları sorabilme yetkisi var. Şimdiye kadar gittiğim hiçbir Avrupa ülkesinde sorgulanmadım, çünkü Schengen vizesi alabilmek için banka hesabımdan çalıştığım şirketin ticaret kaydına kadar tomarla belgeyi zaten vermiştim. Yunan vizesiyle Berlin’e girerken ne kadar kalacağımızı bile sormadılar hatta yüzüme bile doğru düzgün bakmadılar.

Burası Polonya sınırında bir ülke, yani belge sormaları bana hiç garip gelmiyor. Garip olan şey görevlilerin sadece birinin İngilizce bilmesi. Ama ülkelerin ekonomik durumunu gösteren temel şeylerden biri İngilizce bilgileri. İtalya, Yunanistan, Portekiz ve bizim ülkemizde de İngilizce bilmeyen pasaport memurları var. Siz de dil bilmediğinizde tek iletişim aracı belgeler olacak. Tek önerim sadece Lviv’de değil gittiğiniz her yerde belgeleriniz hazır olsun, bundan sonrası için yapabileceğiniz hiçbir şey yok maalesef.

İlk kez girenlerden sorguda dönüş biletleri, rezervasyon bilgileri ve kalacakları gün sayısına yetecek kadar para bulundurması bekleniyor kısacası. Boşuna gerilmeyin, gösterin belgelerinizi ve tatilinizin tadını çıkartın.

Lviv’de Havalimanından Ulaşım

Ülkeye girince öncelikle paranızı Ukrayna para birimi olan Grivna’ya dönüştürmeniz gerekiyor. Genellikle havalimanında daha yüksek kurdan parayı dönüştürdüklerini yazmışlar ancak o günler geride kalmış. 4 gün boyunca gezerken girdiğimiz her döviz bürosunda fiyatlar sabitti. Yani tüm paranızı veya merkeze gidebileceğiniz kadar kısmını havalimanında dönüştürebilirsiniz. Bu işlemi euro veya dolar üzerinden yapıyorsunuz. Sadece Ermeni Mahallesi’nde TL bozan döviz bürosu gördük.

Havalimanından merkeze giden otobüs var ama biz taksiye bindik. Yurtdışında telefonlarımızı uçuş modunda kullandığımızdan Uber çağırmadık ancak son gün merkezden havalimanı 150 grivna (25 TL civarı) görünüyordu. Kullanıyorsunuz en iyisi Uber yani. Ama taksicilerle pazarlık etmek daha eğlenceli. Taksiye ne kadar diye sorduk 300 grivna dedi. Tabii  İngilizce bilmiyor, parmaklarıyla gösteriyor. Olmaz çok yüksek taksimetre açın dedim “no taximeter” dedi. Ben de açmak istemiyor zannettim, meğerse zaten bir taksimetre yokmuş:D Otobüse doğru yürüyünce arkadan bağırarak korsan taksici geldi. 250 dedi, 200 dedik ok dedi bindik. Enteresan olanı dönüşte merkezden taksi durağına gidip fiyat sorunca direkt 200 demesiydi. Havalimanında takside pazarlık mecburi ama Uber candır.

Şehir merkezi çok küçük olduğundan gitmek isteyeceğiniz pek çok yer neredeyse yan yana. Yani şehri gezerken pek toplu ulaşıma ihtiyaç duymuyorsunuz. Ama binmek isteyenler için iddialı bir tramvay ağı mevcut. Tramvaylar ve otobüsler oldukça eski olduğundan binmesi çok keyifli olabilir. Ben sadece fotoğraflarını çekmekle yetindim. Ayrıca şehirde sadece turistler için hop on-off ve şehir turu yapan otobüsler de mevcut.

Lviv’de Konaklama

Biz merkezde Airbnb’den ev tutmayı tercih ettik. 4 gece için 350 TL ödediğimiz evin içi gayet güzel olsa da binanın avlusu dökülüyordu. Eski tip şofben beni çocukluk yıllarıma döndürmüş olsa da arada sırada kendiliğinden yanıp sönmesi tedirgin ediciydi. Ortalama bir evdi diyebilirim ama şehirdeki binalar çok eski olduğundan oteller daha mantıklı olabilir. Fiyatı biraz yükseltince konsept pek çok ev bulabilirsiniz bu arada.

Lviv’de İngilizce Biliyorlar mı?

Hayır. İyi restoranlarda çat pat İngilizce konuşanlar var. Genel olarak İngilizce bilmiyorlar ama bunun güzel tarafları da var. Mesela şehirde bir şeyler pazarlayan insanlar yanınıza gelip konuşmaya başlayınca, siz de İngilizce cevap verince koşarak uzaklaşıyorlar. İngilizce konuştuğumuzu duyunca koşarak kaçan garson bile gördük:) Bir açıdan bu durum turist olarak çok rahat olmanızı da sağlıyor. Şehirde sizi taciz eden satıcılar, dilenciler falan henüz türememişler. Şehrin henüz aşırı turistik olmayışı da bunun etkenlerinden biri tabii ki. En kötüsü müze, kilise gibi tarihi yerlerde sizi bilgilendirecek kimsenin veya kitapçığın bile olmayışı. Müze ve galeriler için önden araştırma yapmanızı ısrarla öneririm.

Lviv Gezilecek Yerler

Rynok Square (Pazar Meydanı)

Şehrin tam göbeğinde ortasında Belediye Binası’nın bulunduğu Rynok Meydanı’nın tarihi 14. yüzyıla dayanıyor. Birbirinden güzel 44 evle çevrelenmiş meydanın dört köşesinde de Neptune, Diana, Amphitrite ve Adonis‘in heykelleri bulunuyor. Gideceğiniz mekanların pek çoğu bu meydanda olduğundan sıkça göreceğiniz bu güzel meydan şehrin buluşma noktası.

Lviv Opera Binası

Daha gitmeden programına bakıp bilet aldığımız Opera Binası’nda çok uygun fiyatlara bilet alarak opera veya bale izleme şansına sahipsiniz. Opera Binası’nı görmek için vereceğiniz paraya bilet alabildiğinizden çok mantıklı bir seçim olsa da bizim maceramız biraz eziyete dönüştü:)

Üst yazı olmayan oyunumuz bol konuşmalı çıkınca biz konudan tamamen koptuk. Biletler ucuz biraz daha koyup balkondan izleyelim diye seçtiğimiz yer opera izlemek için değil karşı sırayı kesmek için tasarlanmış. Arkamızda oturan 2 kişinin sahneyi görme şansı zaten hiç yoktu:D Balkonlarda korkunç rahatsız sandalyeler var. Bilet alacaksanız sahneyi karşıdan gören mümkünse 2. kat bir yer seçin, bu kıyağımı da unutmayın ama;)

Eser yarım saat, ben 45 dakika dayanabildik. Kendimi dışarı atınca Eser’i Drunken Cherry önünde mutlu mesut vişne likörü içerken buldum. Neyse Lviv yeme-içme konusunun detayları diğer yazıda.

Ivan Franko Parkı

Burası Avrupai bir şehir olduğundan devasa parkları da var tabii. Ivan Franko merkeze yakın, nefes alabileceğiniz, herkesin kitap okuduğu çok güzel bir park.Biz parkları çok sevdiğimizden mutlaka birkaç saat geçirip kendimizi şarj ediyoruz.

High Castle Park

Lviv’de en uzun yürüyüşümüzü High Castle’a çıktığımız gün yapmış olabiliriz. Çünkü çevresinden dolaşarak parka girmeyi başardık:D Neyse gerçek bir kale görmeyi ummadan gitmeniz gereken park gerçekten çok güzel. Seyir tepesi diye çıktığımız yer ise gerçek bir hayal kırıklığı. Buradan göreceğiniz şehir manzarası öyle çok büyüleyici olmayacaktır. Profesyonel bir fotoğraf makineniz yoksa bence çıkmaya değmez ama parka mutlaka gidin, çok huzurlu.

Yard of Lost Toys

Ermeni Mahallesi’nde Mukachivska Sokağı’nda eski bir avluda bulunan “Kayıp Oyuncaklar Avlusu” Eser’in görür görmez uzaklaştığı biraz ürkütücü bir durak. O çevrede bulunan oyuncakların, sahipleri gelip alır ümidiyle avluya konmasıyla başlayan hikaye şimdi yüzlerce eski oyuncağın terkedildiği bir yer haline gelmiş. Şehir kültürünün kolektif bir sergisi de diyebiliriz buraya.

Yanınızda bırakmak istediğiniz bir oyuncakla giderek bu kültüre katkıda bulunabilirsiniz. Ben bir oyuncak bırakmak isterdim açıkçası. Biz gittiğimizde hava kapalıydı ve sadece salıncakta sallanan bir kız vardı. Sallanan kız konsepte dahil mi bilmiyorum ama biz oradayken hiç salıncaktan inmedi. (yoksa kız gerçekten yok muydu?) Güzel korku filmi mekanı olur.

Ermeni Mahallesi

Şehrin iki farklı yüzünün en güzel yansıması bu tarihi mahalle. Şehir merkezi tarafında kalan sokakları Karaköy’ün eski halini anımsatıyor. Hipster mekanlar, tasarımcılar, şarap restoranları, 3. dalga kahvecilerin pek çoğu burada. İlerledikçe restorasyona ihtiyaç duyan efsane binalar ve kiliseler sizi bekliyor. Biz saatlerce gezmişiz farkında olmadan.

Potocki Sarayı

Aynı zamanda Sanat Galerisi olarak kullanılan bina 1880 yılında inşa edilmiş. Girişi ücretli ancak bahçesindeki eserlere göz atıp binayı dışarıdan görme şansına sahipsiniz.

Bitmeyen Kiliseler ve Katedraller

Lviv halkı oldukça dindar. Burada kiliselerde sadece gezen turistlere değil, dua eden halka daha çok rastlıyorsunuz. Şehrin üstünde uçarken küçücük yerleşim yerlerinde bile ihtişamlı kiliseler gözüme çarpmıştı. Bu durumun ekonomik durumla çok ilişkili olduğuna inanıyorum. Çünkü Lviv’de dilenen ve çalışmaya devam eden çok fazla yaşlı insan gözümüze çarptı. Yaşlı nüfusun biraz tükenmiş ve mutsuz göründüğünü düşünüyorum.

Burada kilise ve katedralleri gezerek bitirebileceğinizi sanmıyorum ama farklı kültürlerin izlerini taşıyan bunca kiliseyi aynı şehirde bulmak eşsiz bir deneyim. Bizim gezdiklerimiz şunlar:

Ermeni Katedrali

Tarihi 1370 yıllarına dayanan Ermeni Kilisesi, şehir merkezinde gezebileceğiniz en güzel kiliselerden sadece biri.

St. George Katedrali

Şehre tepeden bakan St. George Kilisesi barok stilini yansıtan detaylarıyla 1760 yılında inşa edilmiş. Katedralin girişinde Lviv’de birden fazla gördüğümüz  St. George the Dragon-slayer’ın heykeli var.

Dominican Kilisesi

1234 yılında inşa edildikten sonra savaş sırasında yakılan kilise 1407 yılında yeniden inşa edilmiş. Barok stilindeki kilise tahmin edin nerede? Doğru bildiniz, şehir merkezinde:)

Dormition Kilisesi

Rönesans stilindeki Ukrayna Ortadoks Kilisesi 1629 yılında tamamlanmış. Kilisenin çan kulesi Lviv’in ikonik silüetlerinden birini oluşturuyor.

Bernardine Kilisesi

1600’lü yıllarda inşa edilen bir ortaçağ manastırı. Rum Katolik Kilisesi olarak kullanılan Bernardine, rönesans ve barok mimarinin izlerini taşıyor.

Church of Transfiguration

1700’lü yıllarda inşa edilen Rum Katolik Kilisesi.

Jesuit Kilisesi (Sts. Peter & Pauls Garrison Church)

1610 yılında inşa edilen Lviv’deki en büyük kiliselerden biri. Barok stilinde bir katolik kilisesi.

Cathedral Basilica of the Assumption
15. yüzyılda inşa edilen Roman Katolik Kilisesi tam bir gotik mimari eseri. Biz girdiğimizde restorasyon sebebiyle içerisinde iskeleler kurulu olduğundan fotoğrafını çekmedim ancak yine şehir merkezinde olduğundan mutlaka göreceksiniz.

Ve adını hatırlayamadığım niceleri…

Lviv’de Pazar Yerleri

Lviv’de gezerken şehrin 3 farklı noktasında Pazar yerine denk geldik. Bunlardan en çok bilineni Opera Binası’nın yan sokağında kurulan hediyelik eşya ve bir pazarıydı. Burada hediyelik eşyaları dükkanlardan 5-10 grivna daha ucuza alabilirsiniz ama özellikle tekstilin çok pahalı olduğunu belirtmem lazım. Bu pazarda çok bilinen magnetler dışında üzerinde Putin resmi olan tuvalet kağıtları, tüm kapitalist ve diktatör diyebileceğimiz liderlerin resim ve karikatürlerinin bulunduğu matruşka, oyun kartı, kimlik kartı gibi esprili ve bu şehre özgü şeyler bulabilirsiniz.

Eski para, rozet, şapka, oyuncak gibi Sovyetler dönemini yansıtan kimi gerçek kimi çakma eşyalarda var. Biz kaldığımız süre boyunca her gün açıktı.

Bir diğeri Arsenal Bölgesi’ndeki bit pazarı. Burada eski kitap, plak, asker üniformaları, rozetleri vs bulabilirsiniz. Küçük ama keyifli bir yer bence.

Kayıp Oyuncaklar Avlusu’na giderken yolun karşısına geçtiğinizde kapalı bir pazar yerinin yanında bildiğimiz köy pazarı var. Teyzeler kendi ürettikleri süt, yumurta, meyve, sebze, çiçekleri satıyorlar. Küçücük ama meyve falan almak için bakabilirsiniz.

Arsenal Müzesi

Lviv’de müze gezmek için 30 grivna ödüyorsunuz. Bizim girdiklerimizin hepsinde aynı fiyat vardı en azından. Ancak müzelerde maalesef İngilizce bir kitapçık veya bilgilendirme bulunmuyor. Biz sadece Arsenal Müzesi’ne girdik. Burası eski silahların ve zırhların sergilendiği bir müze. Tarihi dönemlerine göre farklı kültürlerin kullandığı silah ve zırhları görmek isterseniz önerebilirim.

Adam Mickiewicz Anıtı

Polonya’nın ünlü şairlerinden Adam Mickiewicz’in anıtının bulunduğu meydan.

Golden Rose Sinagogu

Ukrayna’nın en eski sinagogu olan Golden Rose, 1582 yılında kurulmuş. Yahudi Kültürü için önemli bir yeri olan sinagog 1941 yılında Naziler tarafından yakılarak yok ediliyor. Şu an tek duvarı ve eski yerinde bir anıt duruyor maalesef. Kentin tarihini anımsatan önemli duraklardan biri.

Ivan Fedorov Anıtı

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz