Uzun süredir gitmek istediğimiz ama araya hep hayat girdiğinden gidemediğimiz Sziget Festivali hayali sonunda bizim için gerçek oldu. Çünkü artık yaşlar kemale ermeye başlamışken bir an önce yapılacaklar listemden bu festivali çıkartmak istiyordum ve başardım. Şimdiyse yaşadığım şey gerçek miydi, 7 gün nasıl geçti sorularıyla gerçek hayata alışmaya çalışıyorum. Kısacası Sziget 2016’yı anlatmanın tam zamanı.
Festivalin ilk 2 günü biraz havayla mücadele ederek geçti desem yeridir. 37 derecelik İzmir semalarından yağmurlu 20 dereceye inmek yetmezmiş gibi gece sıcaklık 9 dereceye kadar düştü. Biz o havada İzmir’de kabanla geziyoruz ama. Sonuç olarak ilk gecemiz yol yorgunluğu, aşırı soğuk ve festival alanını tanımaya çalışma çabalarıyla geçti. Festival alanına yürümek gibi çok yanlış bir karar vererek ilk gün ana sahnedeki tüm performansları kaçırdık. Soğuktan parmaklarımız uyuşmaya başlayınca Magic Mirror çadırına girerek hem zamanda kısa bir yolculuğa çıktık hem de biraz ısındık. Magic Mirror, varyete şovların sergilendiği bir kabare çadırı bu arada, es geçmeyiniz;)
İkinci gün soğuğa ve yağışa temkinli bireyler olarak gün ışığında festival alanını keşfetmeye başladık. Ve böylece festivalin neden 7 gün olduğunu da anladık. Sziget Festivali’nde aksiyon hiç bitmiyor. Yemek alanlarından barlara, sirklerden dans performanslarına kadar her şey var ve pek çoğu da oldukça çekici. Yani atölyelere katılmak, daha önce hiç yapmadığınız şeyleri denemek ve izlemeyi hiç düşünmeyeceğiniz özel bir gösteri izlemek, rutinden tamamen uzaklaşmanıza ve bazen en sevdiğiniz grubun performansını kaçırmanıza bile sebep olabilir.
Kalabalık en nefret ettiğim şey olmasına rağmen bu festivaldeki kalabalık beni asla rahatsız etmedi. 7 gün boyunca 500 bin civarında kişinin giriş çıkış yaptığı ve sürekli içki içilen bir ortamdan bahsediyoruz. Ama kafası bir dünya sallanırken size yanlışlıkla çarpanlar bile o kadar çok özür diliyor ki artık siz rahatsız oluyorsunuz. Yani Sziget’te en çok duyduğum şey “sorry ve so sorry” oldu. Yemek, içki, para yükleme ve tuvalet kuyrukları çok oluyor ama beklerken hiç sıkılmadık çünkü sağınıza dönüp biriyle dans edebilir veya solunuzda bekleyen kişiyle sohbet ederek vakit geçirebiliyorsunuz. Yani festivali güzelleştiren en güzel şey o ihtişamlı gruplar değil, kesinlikle katılımcılar. Ön yargıdan ve ayrımcılıktan uzak anın tadını çıkaran çok güzel bir topluluktuk ve bu hiç bozulmadı.
Sziget Festivali’ne gitmeden istediğiniz kadar program yapın mutlaka bir şeyleri kaçıracaksınız. Çünkü bir sahneye gitmeye çalışırken bir bardan çok sevdiğiniz bir şarkının çaldığını duyabilir veya yol ortasındaki gladyatörlerin mücadelesini seyredebilirsiniz. Sonra saate bir bakmışsınız programlar alt üst. Kısacası anın tadını çıkartmaya bakın.
Benim festivallerle ilgili en büyük derdim şu iğrenç portatif tuvaletler. Kadın olmaktan nefret ettiğim anlar yaşamama sebep olan bu tuvaletlerden siz de iğreniyorsanız festivalde kısa bir tura çıkıp beyaz kapılı tuvaletleri keşfedin. Bildiğimiz sifonlu alafranga tuvaletler tabii ki tertemiz değil ama en azından daha insani:D
Sziget Festivali’nde önceden belirlenmiş bir fiyat listesi bulunuyor ve fiyatlar 3 aşağı 5 yukarı bu listeyle uyuşuyor. Bu yüzden yemeğe karar vermeden önce gezinmekten çekinmeyin. Biz bu sayede çok lezzetli bir burrito, şahane bir burger ve güzel bir İtalyan makarnası keşfedip tadını çıkarttık. Bu arada Macar yemeklerini de tabii ki festval alanında tadabiliyorsunuz.
İçki konusundaysa bizdeki festivallerle karşılaştırılamayacak kadar çok seçenek var. Litresi 20 TL’ye gelen Szovjetszkoje (ismini yazmam 5 dk sürdü, aşağıdaki fotodan bakınız) şampanyası biraya çok iyi bir alternatif. Pet şişede olduğundan konserler sırasında elinizde taşınması da kolay.
Festival alanında göreceğiniz onlarca bar var. Bu barların bazılarıysa markaların barları ve kendi tarzlarını yansıtan menüler ve müzik listeleri sunuyorlar. Biz festivalin ikinci günü kulağımıza çalınan şarkılarla Jack Daniels’ın barına giriş yaptık ve 90’lar / 2000’lerin pop rock şarkılarıyla gençliğimize döndük;)
Aynı şekilde Bacardi’nin, Macarların meşhur içkisi Unicum’ın ve daha aklıma gelmeyen pek çok içecek firmasının barları bulunuyor. Bu barlarda yaklaşık 18-20 TL’ye gelen fiyatlara Mojito veya Cuba Libre gibi bu içkilerle özdeşleşen kokteyller içebilirsiniz. Ama her içişinizde aynı tadı almanız garanti. Yani ne kadar kalabalık olursa olsun kokteyller aceleye gelmiş şekilde her seferinde farklı bir tatta sunulmuyor. Hal böyle olunca kokteylleri 45 TL’ye kovayla almaya başlıyorsunuz;)
Şimdi size hiçbir yerde bulamayacağınız şahane bir tüyo vereceğim: World Stage candır))) Festivalin her sene aynı şekilde kurgulandığını düşünerek size kaçıp dinlenebileceğiniz gizli alanımızı açıklıyorum, daha ne istiyorsunuz? World Stage, dünyanın dört bir yanından gelen müzisyenlerin performans yaptığı oldukça büyük bir sahne. Sahnenin karşısında Continental’in lastiklerden tasarladığı dev bir palmiye ve altında da lastik koltuklar yer alıyor. Yani burası bir vaha;) Festival alanının en az insan barındıran, dolayısıyla en boş barlarına ve tuvaletlerine sahip World Stage’in bir diğer avantajıysa ana sahneye 3 dakika uzaklıkta olması. Yani ana sahnenin kalabalığından kaçıp dinlenip, farklı ülke müziklerine kulak kabartabilirsiniz. Neyse tekrar gidecek olursan sizinle orada buluşalım;)
Festivalin efsane simgelerinden biri Pasaport’lar. Szitizen olarak pasaportunuzu alarak hem detaylı etkinlik programına hem de katıldığınız etkinliklere mühür bastırarak özel bir anı elde edebiliyorsunuz.
Kamp dahil 7 günlük Sziget biletimiz olmasına rağmen biz Airbnb’den ev tutup gece ulaşımını 4 kişi taksiyle hallettik. Tabii bu taksi maceraları genelde İngilizce bilmeyen Macar taksi şoförleriyle iletişim kurma çabalarıyla geçti. Macarca’nın nadide bir dil olması ve telaffuzunun imkansız olması yüzünden biz adresi göstermeyi tercih ettik. Festival alanına yani Sziget adasına gitmenin pek çok yolu var. Otobüs, shuttle veya bot. Ama en ucuzu olmasa da en keyiflisi kesinlikle bot yolculuğu. Merkezden 15 dakikada bir kalkan Sziget botuyla hem yarım saatlik bir Tuna nehri turu yaparak Budapeşte’nin meşhur yapılarını izliyorsunuz, hem de bardan içecek alıp keyif çatıyorsunuz. Fiyatı 750 Huf yani yaklaşık 8 TL
Festival alanında bağımsız sanat eserlerine ve geri dönüşüm projelerine de bolca denk geleceksiniz. Atık pet şişelerden yapılmış ejderha heykelinden aşıklar için tasarlanan özel kafeslere kadar birbirinden özgün onlarca çalışma görmeye hazır olun. Benim gibi kendin yap projelere meraklıysanız buradan çok malzeme çıkartabilirsiniz.
Biraz performanslardan da söz edelim o zaman. Ana sahnede her gün 7’de dünyayı kurtarma partisi var, birine uğrayın;) Valla kuleden gaz veren bir abi var, yarım saat daha konuşsa biz Szitizens’lar olarak şehri fethederdik aslında:D Biz bayrak ve clap partisine yetişebildik ama color parti şehir tutu sırasında güme gitti ( Kusura bakma Ateş;) Partiler başlamadan temaya uygun alet edevat dağıtılıyor ama özellikle bayrak partisi gününü kaçırmayın. Hem çok enteresan el yapımı bayraklar görebilirsiniz hem de dağıtılan Szgiet bayraklarından bir tane kapıp beleşe festival hatırası yaparsınız. Biz Sziget hatıralıklarının fiyatlarını görünce öyle yaptık da. ( Sweatshirt 135 TL nedir ama??)
Festivalin benim için yıldızları Parov Stelar ve Sia’ydı. İkisi de beklediğimin çok üstünde performanslarıyla bizi sahne önüne çivilediler. Parov Stelar’ı kesinlikle tekrar canlı izlemek isterim. İzlediğim en enerjik, en seksi ve en karizmatik sahne performansıydı. Sia ise platformda hiç yerinden kıpırdamadan ve seksapelini hiç kullanmadan nasıl bir kadın yıldız olunabileceğinin şahane bir örneği. Kusursuz sesine eklenen sahne sanatları performansı mutlaka izlenmesi gerekenlerden. Gençlik aşklarımızdan Muse da şahaneydi hakkını yemeyeyim. Son dönemin en çok parlayanlarından Sigur Ros farklı performansıyla hiç fena değildi.
Manu Chao’yu izlemek ve enerjilerini görmeyi hep çok istediğimden tam saatinde sahne önündeydim ve hakkını verdiler. Bu adamlar kesinlikle yaşlanmıyorlar. Festivalde biletlerin yok satmasına sebep olan Rihanna yüzünden ana sahnede izdiham vardı. Ayağıma kadar gelmişken izledim tabii ama tarzım olmadığından yorum yapmam doğru olmaz. David Guetta enerjisi hiç düşmeyen performansıyla bacaklarımızı ağrıttı. Kapanış partisinin DJ’i Hardwell ise “put your hands up, raise your hands up, r u ready” laflarıyla dolu enerjisi çok yüksek setiyle adayı yakarak bizi evlerimize dağıttı:/
Şimdi sıra olumsuzluklardan söz etmeye geldi. Öncelikle ne kadar güzel olursa olsun 7 gün oldukça uzun bir süre:) Her gün dans, eğlence, içki derken ciddi yorulmalar başlıyor. Festivalde benim de kaptığım bir grip salgını yaşandı. Öksürmeyen, hapşurmayan, burnunu silmeyen bizden değildir. Kısacası gençken gidin ve iyi dinlenmeye çalışın:)
Fesitval alanında Euro harcayabilir ya da Euro’larını Macar Forintine dönüştürebilirsiniz. Her festivalde olduğu gibi bir kart alarak bu karta dolum yapıyorsunuz ve ödemelerin tamamı bu kart ile yapılabiliyor. Macar forintine alışma sürecimiz biraz sancılı olsa da mecburen alıştık;)
Adada mutlaka keşfe çıkın. Belki sizin çok seveceğiniz ama pek popüler olmayan köşeler keşfedebilirsiniz. Festivalin son günü Jazz sahnesini ve Tiyatro çadırını ilk defa gördüm ama eminim hiç görmeyenler de vardır.
Ekşi sözlükte festival organizasyonu yapanların Sziget’i mutlaka görmesi lazım gibi bir yorum okumuştum ve kesinlikle katılıyorum. Burada katıldıklarımdan sonra ilk yurtdışı festival deneyimim olan Sziget sadece organizatörlerin değil bence mekan sahiplerinin hatta yeni fikirler görmek isteyen herkesin katılması gereken bir organizasyon.
Tüm yorgunluğuma hatta hasta olmama rağmen kesinlikle tekrar katılmak isterim. Sziget Festivali ile ilgili sorularınız olursa elimden geldiğince yorumlar üzerinden cevaplamaya çalışacağım. Tekrar görüşmek dileğiyle Sziget, kendinde iyi bak…